Kadınların Kurultayı (!)
Asiye Müjgan, Fatma Mefkure, Nalan Çağlar
Kurultayın hemen sonrasında kurultay öncesi hazırlık süreci ve kukultay üzerine çok sözümüz olduğunu düşünüyorduk. Zaman süzgeci çoğunu götürdü.
Kurultayın başlangıcında, kurultayı kimlerle birlikte organize etmek gerekir sorusunun yanıtından başlayan uyumsuzluk, kurultayın sonucunu göstericiydi, kurultayı niçin istiyoruz, ne bekliyoruz sorusunun yanıtında aynılaşamadık. Ve belirleyici olan kurultayın mutlaka yapılması,
ayrışmaların kurultayın yapılmasının önüne geçmemesi oldu. İyi gibi görünen bu yaklaşım, sonrasını düşünürsek, "bile bile lades"di. Bu aynılaşamama kendini net olarak tüm süreçte gösterdi. Hangi
kadınlarla organize edelim,birlikte kotaralım, "Papatyalar niye gelmesin"den, Sibel özbudun'un "İslam radikalizmini benimseyen kadınlar kendilerini samimi olarak sorguluyorlar, onları da çağıralım"a kadar
genişletti bizi. Niye? Çünkü bizim vardığımız ortaklığın (aynı masa başında
bulunmak, kurultayın toplanmasını istemek) tanımı net değildi. Belirsiz, şekilsizdi. Kurultayı gerçekleştirememe telaşı ile sarmak zorunda olduğumuz ortaklıklar diye varolmamızdı.
Kurultay hazırlık süresinde ve kurultayda tartışıp, tanışacaktık, verimli bir süreç yaşayacaktık, önemli olan böyle bir geniş yelpazenin birbirine kendini anlatması, aynılık ve ayrılıkların böylece birlikte olabilirliğin zeminini kavramaktı. Bunun olanakları var mıydı?
Düşünsel olarak vardı diyelim. Ama Stella'nın, "Düne kadar benimle ya da şu masadaki bir başkaları ile hiç bir şekilde birlikte olmayacaklarını söyleyenler, bugün ben görüşümü değiştirmediğime göre, benimle ne üzerinden birlikte olmak istemektedirler? Bugün benimle birlikte olmalarını sağlayan değişimi ifade etsinler" istemine, "bunları kurultayda tartışacağız" örtüsünü örtebilen bir çoğunluk iki günde acaba neler üretebilip? Neler yakalar?
"Kurultay anlamlı, orada herkes özgürce kendini ifade edecek, bunları tartışmak çok önemli değil'lerle girilen bir kurultay sürecinden sonra, kurultayda yaşananlar sürpriz sayılabilir mi?
O daracık bir araya gelişte, ayrılık olmasın diye düştüğümüz şekilsizlik, o kocaman kalabalığımızda kendini nasıl gösterir? Şekilsizlik, herkesin kendi şeklini verme çabası ve sadece kendi varmış gibi davranmasını, hesapsız hesap sormalar vb. olarak gösterir. Bütün kadınlar tebliğ verebilir denmesine karşın, feministlerin tebliğlerine tahammülsüzlük olarak gösterir. Birileri çıkıp ben anti-feministim ve sizinle olmak istemiyorum, sizi dinlemek istemiyorumu söyİeme olanağına sahipken, hem kurultayı bazı feministlerle düzenleyip, bildirge hakkını herkese açık tutup, hem de feministler konuşurken o kadar 'celallendi'? Feminizmi hiç tanımıyorlardı ve kürsüden feminizm konuşunca birden galeyana geldiler herhalde! İndirgemeci sosyalistler sadece feministlere celallenmediler, ya da sadece feminist bulduklarına kızmadılar, kendi dışlarındaki slogan ötesi söz söyleyen her konuşmacı kadına (aralarında sosyalist kadınlar da vardı, da öfkelendiler. Ve ne büyük talihsizlik ki bunları sosyalizm adına yaptılar. Ve biz sosyalist kadınlar, bu maledilmişlikten ötürü rahatsızlık duyduk.
Sosyalizmi özümseyememiş, cinsiyetçi sözünü cinsiyetçi Jargçn diye reddedip taraf olamayan, demokrasi anlayışlarının sınırları Reha İsvan'ın soğan, mutfak saati ile başlayan, söz kesen, tartıştırmayan, yuhlayan, konuşmacıların kağıtlarını yırtarak süren, yasakçılık yapan, bir travestinin
konuşmasına bırakın saygı, sevgi ve ilgiyi tahammül bile gösteremeyen kafa sosyalist olamaz.
Ayşe alkışlanmaz, travesti -hele de fahişe ise- asla sosyalistlerin var olduğu bir platformda konuşturulmaz, "özel mülkiyetin kollektifleştirilmesi kadın kurtuluşunun sadece önünü açar" alkışlanmaz, "Fazla söze gerek yok, kadınları sosyalizm kurtaracak" alkışlanır, Reha İsvan'ın 19 Mayıs
bağlantılı konuşması alkışlanır, kadın kurultayı işkence sempozyumuna evrilir, alkışlar doruk noktasındadır.
Ölçüleri böyle bir kalabalığa, sadece ekonomist ve indirgemeci sosyalist demeye bile dilimiz, varmıyor. Dinlemeye, tartışmaya, anlamaya değil, söyleyecek sözü olmayanların tepkiselliğini göstermeye gelmiş bir kalabalığa bir de teknik sorunlar eklenince (atelye çalışması yapılamaması,
3-5 dakikalık süreler) tartışamadık.
Sonucunu göre göre yaşadığımız bir süreçti bu. Belirsizlik, tanımsızlık sonucu oluşan bir kaos ve bu kaostan niyetleri ve buna yönelik hazırlıkları farklı olanlar için bin "galibiyet". Ve birileri bu "galibiyetin" altını, feministleri hiçe sayarak ve onlara karşı bu alanda var olduklarını kanıtladıkları
biçiminde dolduruyorlarsa -ki öyle- çok yazık.
Kimin neyi ne kadar doğru söylediğinin ölçütü kurultaya "damga vurmakla olmaz. Kurultay sonucunu önceden kestirmemize rağmen, organizasyonda yer almadan tebliğ vererek, olabilecek tartışmalara katılmak istedik. Ama yasakçılığın, anti-demokratikliğin bize soluk aldırmaz olduğu noktada, kurultayı terkederken o ana kadar kalmış olmanın pişmanlığını da yoğun olarak yaşadık.
Sonuçları itibarıyla, kurultaya girerken bildiklerimiz ötesinde bir şeyleri tartışamadık. Söylemini bilmediklerimiz de üst başlık dışında bir şey söylemediler. (zaten 5 dakika içinde ne söylemek ne de tartışmak olanaklıydı)
Yani yakınlar yine yakın, uzaklar yine uzak ayrıldık. Yanlış anlaşılmasın, birlik beklemiyorduk. Ama bu uzaklık ve yakınlıkları biraz daha iyi kavrayabilmemiz söz konusu olabilirdi. Bildiğimizi bir kez daha bildik. Biraz sıfıra sıfır gibi.
Zaten biraz tanışan, ortak iş üreten kadınların bu bir araya gelmişliklerini çok daha ciddiye almaları gerektiği gibi bir ders düştü bizim payımıza.
Kurultaydan bir saflaşma çıktığını düşünmüyoruz. Çünkü 1. görüş, baştan kendilerinin ifadesini bulamayanlardan, kurultayı yaşarken terkedenlerden, terkedip yürütmede kalanlardan ve hiç terketmeyenlerden oluşuyor.
Yani yine, belirsizliklerimize ciddiyetle yaklaşmadığımız noktada, bu konuda ısrarlı olmadığımız noktada yanyana gelmiş olmanın sağladığı konumu yitirebiliriz. Bugün bunu söylemezsek, yarın "sürprizin acısını yaşamamız kaçınılmaz olur. Ayrılık ve aynılıklarımızı saptamadan birlikte
olmamızın olanaksız olduğunu asla unutmamak bizi yapay birliklerin hüsranlarından koruyacağı gibi gerçekten olabileceğimiz her durumda yan
yana gelmemizin biricik yolunu açacaktır.
1989 Kaktüs Sayi 8
Comments